Gwyneth Paltrow'un instagramda paylaştığı Positano fotoğrafından büyülenmiştim.
Amalfi Kıyıları seyahati konusunda beni motive eden bu kare ; bu muhteşem plaj, bu yeşil tepeler ve bu turkuaz denizdi...
Amalfi kıyıları, ulaşımın zor olması, tarım arazilerinin engebeli olması gibi nedenlerle aslında fakir balıkçı kasabalarıymış. 1900 'lerin başlarında halkın büyük kısmı Amerika'ya göç etmiş. John Steinbeck ,1953 yılında Harper's dergisinde buralardan söz edince , yeniden popüler hale gelmeye başlamış. Bugün ise Avrupa sosyetesinin ve New York' daki zengin İtalyanların akın ettiği ve UNESCO Dünya Miraslari listesinde olan ,rüya destinasyonlar arasında gösterilen turizm ikonu. Dolayısıyla özellikle yaz sezonunda çoook kalabalık ve fiyatlar yüksek .
Bizim seyahatimiz de tam Temmuz ayına denk gelince kalacak uygun fiyatlı bir yer bulmakta zorlandım. En iyi çözüm , Amalfi 'ye 15 km uzaklıkta görünen Agerola köyünde konaklamaktı. Üstelik rezervasyon yaptığım sitede en yüksek müşteri puanlarını alan pansiyonu planladım. Araba kiralamıştık, 15 km nedir ki diye düşünüyordum. Hesaba katmadığım şey, ancak tek arabanın geçebileceği kadar dar, yokuşlu ve virajlı yollardı. 15 km mesafeyi bazı günler 1 saatte gidiyorduk. Ama yine de Amalfi ve Positano'nun kalabalığından uzak, serin , tertemiz bir köyde konakladığımız için mutluyduk.
Kaldığımız pansiyon 3 katlı bir apartman. Önü uçsuz bucaksız yeşillklere bakıyor, manzara çok güzel. Pansiyon sahibimiz Adele , siyah küt saçları ve pembe yanakları ile Heidi'nin İtalyan versiyonu. Napoli'deki rezalet odadan sonra Adele'nin her gün çamaşır suyu ile temizlik yapması kafamızı karıştırıyor.
Agerola , Amalfi kıyılarına tepeden bakan minicik bir köy. Doğasındaki benzerlik nedeniyle , küçük İsviçre diye anılıyor. Akşamları meydanda jazz konserleri olan, yaşlı nüfüsun sosyalleştiği dondurmacısı , şirin kafeleri , harika restoranları ve hatta kumarhanesi ile küçük ama capcanlı bir köy. Bu kez doğru tercih yapmanın mutluluğunu yaşıyorum.
La Selva
Heidi'nin pansiyonunda konukların kullanabileceği mutfak olmasına rağmen yemek yapmamıza izin vermiyor. Civardaki restoranlar şikayet ediyor diyor, kendisi de sadece sabahları kahvaltı hazırlıyor. Esnafın bölge turizmini kalkındırma çabaları ... Böylece La Selva'yı keşfediyoruz. Büyükanneden küçük toruna dek , ailenin tüm bireylerinin harıl çalıştığı tam bir aile restoranı. Belki de bu yüzden etraftan kavga gürültü sesleri hiç eksilmiyor. Deniz ürünlerinden , pizza ve makarna çeşitlerine, el yapımı gnocchi, peynir , soğuk et gibi çeşitli şarküteri ürünleri ve şarap ile tam bir İtalyan mutfağı. Civarda geçirdiğimiz üç gün boyunca her akşam La Selva'da yedik. Böylece menudeki hemen her ürünü tadabildik. Biraz uğraşsalar Michelin yıldızı a alabilirler , o derece lezzetli ve taze . Fiyatlar ise Amalfi bölgesine göre oldukça uygun.
Amalfi
Uzun uzun merdivenlerden inerek ulaştığımız plaj Ravello civarında. Tüm günü bu sakin plajda ve güzel kafesinde geçirip hava serinleyince Amalfi turuna başlıyoruz. Boş otopark bulmanın zor , olanlarında çok pahalı olduğunu söylemeliyim. Meydan çok kalabalık, kafeler tıklım tıklım. Hediyelik eşya dükkanları göz kamaştırıyor. Ama beni en çok etkileyen , meydandaki uzun merdivenlerle çıkılan kilisedeki düğün oluyor. Çok şık kadınlar ve erkekler, sıcağa aldırmadan yapılan saçları ve makyajları ... Rahibin dualarına karışan kahkaları ile sokağa taşan bu düğün romantizm sınırlarını zorluyor.
Yeri gelmişken , Bizans İmparatorluğu döneminde bu bölgeyi yönetecek valinin İstanbul'dan tayin edildiğini "Emre Kongar 'ın Tarihimiz İle Yüzleşmek" kitabında okumuştum . Bizans etkilerini şehrin her yerinde görebiliyorsunuz. Hatta kilisenin görkemli kapısı da İstanbul'dan getirilmiş.
Positano
Dik kayaların üzerindeki yanyana dizilmiş rengarenk , kutu gibi evler . Bir de turkuaz deniz. Benim için Positano işte buydu. Fakat çok kalabalıktı. Küçücük çarşısını gezmek için insanlık içinde kendinizi kaybediyorsunuz. Diyelim susadınız, merkezi bir market var ve hem girişte, hem satın alırken hem parayı öderken hem de çıkarken sıra beklemelisiniz.Sokaklarda durup soluklanacak bir bira içip serinleyecek yer bulamıyorsunuz. Çok güzel seramikler, tablolar vb... hediyelik eşyalar satan dükkanlar var fakat çalışanlar tok satıcı modunda. Kaba ve soğuklar.
Kasabayı boydan boya dikine kesen basamaklardan inerek sahile ulaşılıyor. Belediyenin işlettiği ücretli plaj çok kalabalık. Sahilde istediğiniz yerde denize girebiliyorsunuz ama ne şezlong, ne şemşiye ne de duş var. Plajlar çakıl taşları kaplı olduğu için havlunuzu serip saatlerce keyif yapamıyorsunuz. Yani Positano'ya , tüm bu şöhreti ve güzelliklerine rağmen yaz sezonunda gelmek doğru değilmiş. Kalabalık , şehrin ruhunu boğmuş, belli ki Positano kendisi de sıkılmış.
Arman Kırım'ın 2009 yılında yazdığı yazı geliyor aklıma. Amalfi Kıyısı mı? Ben almayayımlinkinden okuyabilirsiniz.
Diyeceğim o ki : Amalfi güzel ama zabitleri pek yaman...
Amalfi Kıyıları seyahati konusunda beni motive eden bu kare ; bu muhteşem plaj, bu yeşil tepeler ve bu turkuaz denizdi...
Amalfi kıyıları, ulaşımın zor olması, tarım arazilerinin engebeli olması gibi nedenlerle aslında fakir balıkçı kasabalarıymış. 1900 'lerin başlarında halkın büyük kısmı Amerika'ya göç etmiş. John Steinbeck ,1953 yılında Harper's dergisinde buralardan söz edince , yeniden popüler hale gelmeye başlamış. Bugün ise Avrupa sosyetesinin ve New York' daki zengin İtalyanların akın ettiği ve UNESCO Dünya Miraslari listesinde olan ,rüya destinasyonlar arasında gösterilen turizm ikonu. Dolayısıyla özellikle yaz sezonunda çoook kalabalık ve fiyatlar yüksek .
Bizim seyahatimiz de tam Temmuz ayına denk gelince kalacak uygun fiyatlı bir yer bulmakta zorlandım. En iyi çözüm , Amalfi 'ye 15 km uzaklıkta görünen Agerola köyünde konaklamaktı. Üstelik rezervasyon yaptığım sitede en yüksek müşteri puanlarını alan pansiyonu planladım. Araba kiralamıştık, 15 km nedir ki diye düşünüyordum. Hesaba katmadığım şey, ancak tek arabanın geçebileceği kadar dar, yokuşlu ve virajlı yollardı. 15 km mesafeyi bazı günler 1 saatte gidiyorduk. Ama yine de Amalfi ve Positano'nun kalabalığından uzak, serin , tertemiz bir köyde konakladığımız için mutluyduk.
Kaldığımız pansiyon 3 katlı bir apartman. Önü uçsuz bucaksız yeşillklere bakıyor, manzara çok güzel. Pansiyon sahibimiz Adele , siyah küt saçları ve pembe yanakları ile Heidi'nin İtalyan versiyonu. Napoli'deki rezalet odadan sonra Adele'nin her gün çamaşır suyu ile temizlik yapması kafamızı karıştırıyor.
Agerola , Amalfi kıyılarına tepeden bakan minicik bir köy. Doğasındaki benzerlik nedeniyle , küçük İsviçre diye anılıyor. Akşamları meydanda jazz konserleri olan, yaşlı nüfüsun sosyalleştiği dondurmacısı , şirin kafeleri , harika restoranları ve hatta kumarhanesi ile küçük ama capcanlı bir köy. Bu kez doğru tercih yapmanın mutluluğunu yaşıyorum.
La Selva
Heidi'nin pansiyonunda konukların kullanabileceği mutfak olmasına rağmen yemek yapmamıza izin vermiyor. Civardaki restoranlar şikayet ediyor diyor, kendisi de sadece sabahları kahvaltı hazırlıyor. Esnafın bölge turizmini kalkındırma çabaları ... Böylece La Selva'yı keşfediyoruz. Büyükanneden küçük toruna dek , ailenin tüm bireylerinin harıl çalıştığı tam bir aile restoranı. Belki de bu yüzden etraftan kavga gürültü sesleri hiç eksilmiyor. Deniz ürünlerinden , pizza ve makarna çeşitlerine, el yapımı gnocchi, peynir , soğuk et gibi çeşitli şarküteri ürünleri ve şarap ile tam bir İtalyan mutfağı. Civarda geçirdiğimiz üç gün boyunca her akşam La Selva'da yedik. Böylece menudeki hemen her ürünü tadabildik. Biraz uğraşsalar Michelin yıldızı a alabilirler , o derece lezzetli ve taze . Fiyatlar ise Amalfi bölgesine göre oldukça uygun.
Amalfi
Uzun uzun merdivenlerden inerek ulaştığımız plaj Ravello civarında. Tüm günü bu sakin plajda ve güzel kafesinde geçirip hava serinleyince Amalfi turuna başlıyoruz. Boş otopark bulmanın zor , olanlarında çok pahalı olduğunu söylemeliyim. Meydan çok kalabalık, kafeler tıklım tıklım. Hediyelik eşya dükkanları göz kamaştırıyor. Ama beni en çok etkileyen , meydandaki uzun merdivenlerle çıkılan kilisedeki düğün oluyor. Çok şık kadınlar ve erkekler, sıcağa aldırmadan yapılan saçları ve makyajları ... Rahibin dualarına karışan kahkaları ile sokağa taşan bu düğün romantizm sınırlarını zorluyor.
Yeri gelmişken , Bizans İmparatorluğu döneminde bu bölgeyi yönetecek valinin İstanbul'dan tayin edildiğini "Emre Kongar 'ın Tarihimiz İle Yüzleşmek" kitabında okumuştum . Bizans etkilerini şehrin her yerinde görebiliyorsunuz. Hatta kilisenin görkemli kapısı da İstanbul'dan getirilmiş.
Positano
Dik kayaların üzerindeki yanyana dizilmiş rengarenk , kutu gibi evler . Bir de turkuaz deniz. Benim için Positano işte buydu. Fakat çok kalabalıktı. Küçücük çarşısını gezmek için insanlık içinde kendinizi kaybediyorsunuz. Diyelim susadınız, merkezi bir market var ve hem girişte, hem satın alırken hem parayı öderken hem de çıkarken sıra beklemelisiniz.Sokaklarda durup soluklanacak bir bira içip serinleyecek yer bulamıyorsunuz. Çok güzel seramikler, tablolar vb... hediyelik eşyalar satan dükkanlar var fakat çalışanlar tok satıcı modunda. Kaba ve soğuklar.
Kasabayı boydan boya dikine kesen basamaklardan inerek sahile ulaşılıyor. Belediyenin işlettiği ücretli plaj çok kalabalık. Sahilde istediğiniz yerde denize girebiliyorsunuz ama ne şezlong, ne şemşiye ne de duş var. Plajlar çakıl taşları kaplı olduğu için havlunuzu serip saatlerce keyif yapamıyorsunuz. Yani Positano'ya , tüm bu şöhreti ve güzelliklerine rağmen yaz sezonunda gelmek doğru değilmiş. Kalabalık , şehrin ruhunu boğmuş, belli ki Positano kendisi de sıkılmış.
Arman Kırım'ın 2009 yılında yazdığı yazı geliyor aklıma. Amalfi Kıyısı mı? Ben almayayımlinkinden okuyabilirsiniz.
Diyeceğim o ki : Amalfi güzel ama zabitleri pek yaman...
Yorumlar
Yorum Gönder