Yaz kapıya dayandı. Ekonomi malum , Euro & Dolar uzaktan el sallıyor. Geçen yıl, gitmeyenin dayak yediği komşu ülkeler hayal oldu. Hal böyle olunca yurdumun güzide tatil mekanlarını gözden geçirelim dedim. Mesela hem İstanbul’a yakın hem hafiften Avrupa havası olan Gökçeada …
Hala gidip görmeyenler , giden ama tadını çıkaramayanlar ve tadı damağında kalanlar yani herkes için , hatıralarda iz bırakacak bir Gökçeada anlatacağım.
Gökçeada yani İmbros ya da İmroz , Lozan Anlaşması ile topraklarımıza katılmış eski bir Rum yerleşkesi. Ulaşmak için Kabatepe ‘den arabalı vapurları kullanıyoruz. İstanbul- Kabatepe arası ise 350 km. Yaz sezonunda vapur seferleri arttırılsa da uzun süre kuyruk beklemek mümkün. Çocukla seyehat edenler bu kısmı iyi planlamalı zira vapuru kaçırırsanız yenisi için 3 saat beklemeniz gerekiyor.
Konaklama seçeneği çok; butik oteller , pansiyonlar vb…. Biz yıllardır her gittiğimizde Bademli Köyü’nde eski bir okuldan dönüştürülmüş otelde kalıyoruz. Hakim tepeye kurulu otelden geceleri gökyüzünü, yıldızları ve tam karşıdaki Samos ‘u izlemek mümkün. Hatta bir kadeh şarapla bu manzarada şair olmak da mümkün.
Köyün hala kullanılan kilisesi, otel ile bitişik. Pazar sabahı çan sesleri ile uyanıp, kiliseye gelen şık köylüleri görebilirsiniz. Az ileride köy kahvesi, yanında koca bir çınar ve bir kaç hoş sohbet adalı.. Gökçeada’ya gitmeden önce Deniz Kavukçuoğlu’nun “Hüzün Adasında Bir Köy” isimli kitabını okumalı. Deniz Bey yıllardır , kışları dahil Bademli Köyü’nde yaşıyan değerli bir yazar. Kitabında , ada tarihine ilişkin belgeler, röportajlar, fotoğraflar ve başka hiçbir yerde bulamayacağınız bir ruh var. Bademli Köyü artık koruma altında.Eski çamaşırhanesi , zeytinyağı fabrikası , geleneksel evleri hala bakımsız olsa da ruhu yaşıyor.
Zeytinliköy
Yine eski bir Rum yerleşkesi. Uzun yıllar kapalı olan köy okulu geçen yıl yeniden hizmete açılmıştı. Öğrenci sayısı iki elin parmaklarını geçmese de tarihi ve kültürü korumak adına önemli bir gelişme.Okul hemen köyün girişinde, önündeki otoparka aracınızı park edip soldan yukarı , köy meydanına doğru yürüyorsunuz. Eski, toprak , taşlı bir yol. İlk durak , Barba Hristo olmalı.
Barba Hristo Tatlıları
Hristo,seksenin üzerinde olmalı, eski bir futbolcu . Yaz kış adada yaşıyor, eşi ise kışları Atina’da geçiriyor. Karı koca hem didişip hem tatlılarını yapıyorlar. Krem karamel , sakızlı muhallebi ve sipariş üzerine hazırladıkları bademli domates reçelinin lezzeti tarif edilemeyecek kadar güzel. Geçen yıl bu zamanlar gittiğimizde Hristo hastaydı , eşi de henüz mekanı açmamıştı. Umarım iyileşmiştir , umarım daha uzun yıllar mutlu olduğu adasında yaşamaya devam eder.
Madamın Dibek Kahvesi
Madam vefat ettikten oğlunun işlettiği , orijinal binası , mutfağı korunmuş hoş bir mekan. Yaz sıcağında püfür püfür esen verandasında oturmak , şık kahve fincanlarında kahveleri yudumlamak …
Zeytinliköy denince akla ilk gelen bu mekanlar olsa da , alternatif çok. Rum yemekleri, tatlıları yapan kafeler, çeşit çeşit reçeller , kurabiyeler de satıyor. Çoğu mekan sahibi Yunanistan’da yaşayıp yazları adaya çalışmaya gelenler. Onlarla sohbet etmek, doğup büyüdükleri köylerini terk etme hikayelerini dinlemek , dostluk, kardeşlik üzerine ders almak unutulmaz bir deneyim olacak.
Ayrıca Fener Rum Patriği Bartholomeos ‘un Zeytinliköy’de doğduğunu, evinin de Hriston’un tam karşısına olduğunu söylemeliyim. Bartholomeos , sık sık adayı ziyarete geliyor, sıradan biri gibi sokaklarda dolaşıp restoranlarda yemek yerken görebilirsiniz.
Kaleköy
Kaleköy de sit alanı olarak korunan , çevresinde pek çok antik kalıntı, eser olan bir yerleşke. Restore edilmiş evleri de manzarası da çok güzel. Kaleköy’deki en meşhur mekan , Yakamoz Restoran. Rezervasyon yapmadan yer bulmak çok zor, bulunsa bile mekanın meşhur olma nedeni o güzelim manzarada değil mutfak kenarında kokular içinde oturmak durumunda kalabilirsiniz. Yemekler güzel , fiyatlar yüksek. Bana kalırsa , ada restoranı olarak daha çok deniz ürünü, daha çeşitli balık yapabilirler.Yakamoz’da yer bulamazsanız üzülmeyin, sahildeki balıkçılarda da benzer fiyatlar ve kalitede ziyafet çekmek mümkün.
Tepeköy
Adanın en yüksek tepesinde, eski taş Rum evleri, buram buram kekik kokusu ve zeytin ağaçları arasında Tepeköy görülmeye değer. Güneşi batırmak ve Barba Yorgo’nun tavernasında yerel şarapların tadına bakıp hayatın farkına varmak için gidilir.
Deniz , Kum , Plaj
Benim tercih ettiğim iki plaj var.
İlki ; Yıldızkoy. Bademli ve Kaleköy’e yakın . Son yıllarda çevresinde birkaç güzel kafe , restoran da açıldı. Otoparkı rahat , dileyen kamp da kurabilir.
Diğeri ise Kefaloz yeni adı ile Aydıncık. Surf meraklıların akın ettiği, etrafı kamplar ile çevrili , özellikle Doğu Avrupa’lı turistlerin yoğun olduğu cıvıl cıvıl, tertemiz bir plaj.
İlki ; Yıldızkoy. Bademli ve Kaleköy’e yakın . Son yıllarda çevresinde birkaç güzel kafe , restoran da açıldı. Otoparkı rahat , dileyen kamp da kurabilir.
Diğeri ise Kefaloz yeni adı ile Aydıncık. Surf meraklıların akın ettiği, etrafı kamplar ile çevrili , özellikle Doğu Avrupa’lı turistlerin yoğun olduğu cıvıl cıvıl, tertemiz bir plaj.
Ada oldukça büyük. Birkaç günlük tatil için tamamını gezmek mümkün değil. Bence Eşelek, Kuzulimanı, Uğurlu gibi yeni yerleşim yerleri daha geniş bir vakte bırakılabilir. (Buralara gelmişken bir kaç gün de Assos'da geçirelim diyenler; Assos yazısı için buraya tıklayabilirsiniz. )
Zaten tüm gün güneşin plajın tadını çıkarıp akşam üzeri Meydan Pastanesinden alınmış tazecik Efi Badem kurabiyeleri ile bir köy kahvesinde soluklanınca zaman olgusu kayboluyor.
Gökçeada , zamanın neredeyse durduğu , hayatın yavaşladığı , tazelenip yenilenilecek bir şehir.
Ruhu, unuttuğumuz bir gerçeği, hayatın tadına varılması gereken AN'dan ibaret olduğunu hatırlatıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder