Napoli civarını keşfetmek için sabah erken yola çıkıyoruz.Napoli'den Sorrento'ya, yanlış yollara saparak iki saatte ulaşıyoruz.Aslında aradaki mesafe 50 km. Sabahın erken saati olmasına rağmen hava çok sıcak. Temmuz güneşi gökyüzünde parlıyor. Sorrento girişindeki seyir terasında durup soluklanmak , falez manzarasında fotoğraf çekmek, adetten. Bizim gibi masum turistleri cezbetmek için bekleyen sevimli, mavi, külüstür minübüsten limonlu granita almak ta öyle . Granitayı bir çeşit sorbe gibi düşünebilirsiniz , ancak Sorrento limonu ile yapılanı bambaşka oluyor.
Sorrento ile ilgili ilk izlenimim ; şaşırtıcı !!! Popüler bir tatil kasabası olmasına rağmen lüks oteller yanyana dizilmemiş, havuzlu villalar , siteler yapılmamış, bangır bangır müzik sesi gelen beachler yok . İtalyan'ların ülkelerini, tarihlerini koruma konusunda titizliklerine hayranım.
İlk hedefimiz , kendimizi serin sulara atmak. Sahil boyunca her bütçeye uygun tesis , restoran ve kafeler var. Bizim ilk tercihimiz halk plajı oluyor. Giriş ücretsiz ,elbette duş ve giyinme kabini yok. Benim standartlarıma uygun olmadığı için bankta oturup denizi izlemeyi tercih ediyorum. Bizimkiler ise sevinç nidaları atarak suya dalıyorlar. Kızımla birbirimize el sallayıp öpücük gönderiyoruz. Tam bu sırada , bizimkilerin önünde yüzüyormuş gibi yapan çapkın İtalyan ile gözgöze geliyoruz. Başıma geleceklerden habersiz adama hafifçe gülümsüyorum. O da bana gülümseyip göz kırpıyor ve yavaşça denizden çıkıp bana doğru ilerlerken görüyorum . Denizkızı misali sulardan salınarak çıkan amcanın altın dişi gözümü alıyor. Koca memeleri arasından göbeğine inen altın kolyesinin bitiminde mavi bir slip mayo var. Vücudunu saran o korkunç slip mayoya bakamıyorum bile. Adam gayet rahat bir şekilde gelip yanıma oturuyor , o kadar cesur. Bense " senin bildiğin kadınlardan değilim" bakışı atarak ,arkama bile bakmadan eşyalarımı topluyor, plaja bizimkilerin yanına iniyorum. Bu , İtalya'daki ilk tacizim (!) Anlaşılan Napoli'li çapkın , altın dişli , şişman erkekler turistlere çok meraklı .
Ahhh o limon bahçeleri....
Sorento'daki ikinci durağımız limon bahçeleri. Gözün görebildiği her yer limon ; bebek kafası büyüklüğünde, mis kokulu limonlar. Tesadüfen girdiğimiz bahçenin içinde minik bir müze ve mağaza var. Limonlu şekerleme, limonlu kurabiye, likör, limonlu yağ, çeşitli kozmetik malzemeleri derken kokudan bayılacak gibi oluyoruz. Otopark görevlisine en yakın plajı soruyoruz. Tarifi anladığımızdan çok emin değiliz ama sonunda ulaştığımız koy, hayatımda gördüğüm en muhteşem manzaraya sahip. Koy sakin, rüzgarsız. Belli ki sadece müdavimlerin geldiği bir yer. Geniş güneşlenme terası ve arkada tertemiz bir restoranı var. Lezzetli cappucinolar, meyve salataları ve sandviçler yapıyorlar.Eklediğim bu fotoğraf, plajın güneşlenme terasından , tost makinesi ile çekilen bir fotoğrafdır. Sorrento tatilinde fazla fotoğraf çekmemişim, güneşin ve tatilin çıkarmayı tercih etmiştim.
Tüm günü bu plajda geçirmeye niyetliyiz fakat saat 18:00'de bir anda etraf boşalıyor. Duş alıp giyinelim derken saat 18:30'a dek tesiste kaldık diye çalışanların kötü bakışlarına maruz kalıyoruz.Nasıl yani? Mekan akşam cluba dönüşmüyor mu? Plaj partileri falan yok mu? Bu güzelim deniz, bu eşsiz manzara öylece gecenin karanlığa mı terk ediliyor?
Sorrento'da Neler Yapılır?
Sorrento, Amerika ve Avrupalı zengin turistlerin tercih ettiği, lüks bir sahil kasabası. Akşam olunca ortalık, pembeleşmiş tenleri ile kumaş etek /bermuda ve sandaletli Anglosakson turistlerle doluyor. Meydan kafelerinden hoş ezgiler yükselirken güneşi batırıyoruz. Bu şehrin ruhunda lüks ve sükunet var. Sokaklar renk renk hediyelik eşya, dondurma ve limonlu ürünler satan dükkanlarla dolu. El yapımı şirin seramik çanlar alarak gezinmeye devam ediyoruz.El yapımı seramik eşyaların fiyatı ilk bakışta yüksek gelebilir.Ama Sorrento'dan alınabilecek en güzel hediye, el emeği göz nuru seramikler. Minik çanlar, melek figürleri, duvar süsleri vs...
Yemek için tercihimiz, dar sokağa iki masa atmış otantik bir restoran. Görünüşe aldanmışız, sokak arasında küçücük duran mekan üç katlı, arka bahçesi olan kalabalık ve epey popüler bir restoranmış. Limon soslu, kremalı ve karidesli spaghetti, ahtapot carpaccio ve midye çorbası sipariş ediyoruz. Limonu bol bulan Sorrento'lular , yemekleri de limonla çeşnilendirmişler. Limonlu makarna yemek fikri garip gelebilir ama çok lezzetliydi. Porsiyonlar büyük , midyeyi neredeyse tencere ile getiriyorlar. Bir anda içeriye akordeonlu bir adamla gencecik , balık etli , harikulade sesi olan bir kız giriyor . Kızın sesi arada heyecandan titrese de en güzel İtalyan şarkılarını gür sesi ile söyleyip bizi İtalya'ya bir kez daha hayran bırakıyor.
İşte İtalya bu demek. Deniz, güneş, makarna ve ansızın karşınıza çıkan müzik.
Yorumlar
Yorum Gönder